GÖÇ DERGİSİ
Latest Publications


TOTAL DOCUMENTS

144
(FIVE YEARS 68)

H-INDEX

4
(FIVE YEARS 0)

Published By Transnational Press London

2054-7129, 2054-7110

2021 ◽  
Vol 8 (3) ◽  
pp. 377-381
Author(s):  
Ayla Torun

Göç, sinemanın her zaman ilgilendiği konulardan biri olagelmiştir. Dünyanın içinden geçtiği tüm toplumsal meselelerde olduğu gibi, yaşanan göçlerin yol açtığı toplumsal değişimler de bireysel hikâyelerle birlikte sinemaya yansımaya devam etmektedir. Göç olgusu; iç göç, ulusötesi göçmenlik, mültecilik, işçi göçü, mübadele, vatan hasreti, gurbet, eve dönüş gibi konularla kurmaca ve belgesel sinemada geniş yer bulmuştur. Yeni kıtaların keşfiyle birlikte göç etmeye başlayan toplulukların hikayeleri sinemaya konu olmaya başlamıştır. Sanayi Devrimi sonrasındaki kentleşme hareketleriyle birlikte artık anlatının ayrılmaz bir parçası haline gelen göç olgusu, bu toplumsal değişimlerin yanı sıra savaşlar, politik veya etnik çatışmalar, iş-geçim kaynağı, yeni yaşam arayışları, iklim değişiklikleri-kuraklık-kıtlık gibi doğa kaynaklı yoksunluklar, eğitim ya da günümüzde küreselleşme ile birlikte önemli sayılara ulaşan nitelikli göçmenlik sinemanın ilgilendiği alanlardır.


2021 ◽  
Vol 8 (3) ◽  
pp. 501-505
Author(s):  
Ayla Torun
Keyword(s):  

Gözde Naiboğlu, Post-Unification Turkish German Cinema; Work, Globalisation and Politics Beyond Representation [Birleşme Sonrası Türk-Alman Sineması, Temsilin Ötesinde İş, Küreselleşme ve Politika], London: Palgrave Macmillan, 2018, 217 pp. 1990'da iki Almanya devletinin birleşmesiyle başlayan dönem, artık Almanya'da yetişen ikinci kuşaktan Türk-Alman sinemacıların da üretimlerine başladığı yıllarla örtüşmektedir. Avrupa'da göçmenlerin demografik hacminin genişlemesi ve ardından yeni kuşak göçmenlerin film endüstrisi içerisinde etkinliklerinin artmasıyla, 2000'li yıllardan itibaren göçmen sineması alanında çalışmalarda da artmış ve bunların içinde Türk-Alman Sineması önemli bir başlık olmuştur. Naiboğlu'nun Birleşme Sonrası Türk-Alman Sineması'nı incelediği çalışması, göç sinemasının temel konularından olan Avrupa'ya işçi göçü ve sonrasında oluşan atmosfere yeni bir bakış açısı getirmektedir. Kitap, birleşme sonrası Türk-Alman sinemasını etik, duygulanım ve emek odaklı olarak incelemektedir. Odağını uzun süredir devam eden entegrasyon, kimlik ve kültürel çatışma kaygılarından kaydıran Naiboğlu, bu filmlerin artık göçmenler ve vatandaşlar arasındaki çatışmaları vurgulamadığını savunmaktadır. Temelinde işçi göçüne dayanan bu sinemanın gözardı edilen köklerine dönerek, filmlerdeki çalışma yaşamına ve bunun yansımalarına odaklanmıştır. Filmlerde; çalışma, işsizlik, güvencesiz ve yasadışı çalışma, toplumsal yeniden üretim, tükenme ve istikrarsızlık temaları aracılığıyla geç kapitalizm altında yaşanan deneyimin yeni ifadelerinin sunumuna odaklanarak, yerleşik sınıf, topluluk ve kimlik fikirlerinin yeniden düşünülmesi çağrısında bulunmaktadır. Bu doğrultuda, çoğunlukla kimlik ve temsil eksenine dayanan Türk-Alman Sineması yazınına yeni bir yaklaşım önerisi getirerek, temsil sonrası yaklaşım biçimlerini örneklendirmektedir.


2021 ◽  
Vol 8 (3) ◽  
pp. 491-500
Author(s):  
Ayla Torun

Türkiye ile Federal Almanya arasında ilk 'misafir işçi' anlaşmasının yapıldığı 1961 yılının üzerinden 60 yıl geçti. İşçi göçünün başlangıcından bugüne kadar geçen bu uzun süreçte göçmenler gittikleri ülkelerde yerleşik hale gelirken, göçmen kuşaklar da pek çok alanda varlık gösterdiler. Göçün beraberinde getirilenler ve yaşanılan yerlerdeki kazanımların yoğrulmasıyla ortaya çıkan Türk-Alman Sineması, çok kültürlü yapısıyla Avrupa Göçmen Sineması altında bir disiplin oluşturdu. İkinci ve üçüncü kuşak sinemacılar olarak adlandırılan Türkiye kökenli yönetmenlerin ortaya koyduğu filmler, bir anlamda Alman sinemasının yeni dönemini temsil eder konumda yapımlar oldular. Türk-Alman sinemasında özellikle 2000'li yıllardan itibaren yapılan filmler, hem göçmen bir neslin üretimi olan ulusaşırı filmler hem de yeni bir karma, "çok kültürlü ulusal" sinema olarak nitelendirilebilecek ürünler haline geldiler. Öte yandan, Türkiye yönünden "Ulusaşırı Türk Sineması" olarak adlandırılan bir sınıflandırma ve sahiplenme de literatürde tartışılan konular arasında yer almaktadır. 1990'da iki Almanya devletinin birleşmesiyle başlayan "Birleşme Sonrası" olarak sınırları belirlenen dönem, artık Almanya'da yetişen ikinci kuşaktan sinemacıların da üretimlerine başladığı yıllarla örtüşmektedir. Gözde Naiboğlu, Türk işçi göçünün 60 yıllık tarihinin kazanımı olan Türk-Alman Sineması hakkındaki çalışmalarıyla, Avrupa göçmen sinemasına farklı bir bakış açısı getirerek alana katkı sağlayan bir araştırmacıdır. Bu röportajda, "Birleşme Sonrası Türk-Alman Sineması, Temsilin Ötesinde İş, Küreselleşme ve Politika" adlı kitabı ekseninde, ancak onunla sınırla kalmayan bir derinlemesine görüşme ile Türk-Alman Sineması'nın ortaya çıkışından Almanya ulusal sinemasındaki bugünkü konumuna kadar uzanan yeni bakış açıları ve göç sinemasına dair alternatif yaklaşımlar değerlendirilmiştir.


2021 ◽  
Vol 8 (3) ◽  
pp. 429-453
Author(s):  
İsa Uslu ◽  
Ahmet Ceylan ◽  
Ayşem Selen Mantoğlu

Çalışma; İzmir’de yaşayan Genç Suriyeli mültecilerin entegrasyon süreçlerindeki bir araç olarak sinemayı takip eğilimlerinin; bu doğrultuda tercih ettikleri film izleme platformlarının ve ilgili yönelimlere etki eden faktörlerin tespit edilmesini amaçlamıştır. Araştırmada; Türkiye’deki genç Suriyeli mültecilerin sinema ve göç sineması ile olan ilişkileri ve konu özelindeki değerlendirmeleri, 2019 yılının Ekim ve Kasım aylarında gerçekleştirilen 19 yarı yapılandırılmış mülakat çerçevesinde ele alınmıştır. Katılımcı grubun farklı sosyo-ekonomik, etnik ve eğitim düzeyindeki gençlerden oluşması, katılımcılar arasında karşılaştırma yapabilme olanağını güçlendiren bir etmen olmuştur. Bu bağlamda sosyo-ekonomik faktörler, eğitim düzeyi, dil yeterliliği, cinsiyet, kültürel unsurlar, geçmiş travmalar ve kişisel ilgi düzeyleri katılımcıların film ve göç sineması ile olan eşitsiz ilişkilerindeki belirleyici unsurlar olarak ön plana çıkmıştır.


2021 ◽  
Vol 8 (3) ◽  
pp. 383-405
Author(s):  
Kemal Çipe

Ulusaşırı Türk Sineması Avrupa’ya geçici olarak çalışmaya giden Türk işçilerinin orada kalması sonucu diğer sanat dalları ile beraber ortaya çıkmıştır. Ulusaşırı Türk Sineması başlarda bir göç sineması olsa da zaman içinde işçilerin geçirdiği gelişmeler ile doğru orantılı olarak dil ve içeriğini geliştirmiştir. Temeli bulundukları ülkeye uyum sağlayamama üzerine kurulu olan ve bunun getirdiği sorunları işleyen Ulusaşırı Türk Sineması, bir yönüyle başlangıçta Yeşilçam’ın yapmadığı ya da yapamadığı alandaki boşluğu gidermiştir. İlk gidenlerin çocukları olan ikinci ve üçüncü kuşak göçmenlerin yaptığı filmler ile gelişen ulusaşırı sinema, günümüzdeki temsilcilerinin yaptığı filmler ile artık farklı bir perspektif kazanmıştır. Bu çalışmada, uluslararası işçi göçü çerçevesinde oluşan Ulusaşırı Türk Sineması'nın başlangıç yıllarından itibaren geçirdiği değişimler incelenmiştir. Çalışmanın başlangıç ve gelişme aşamalarında Ulusaşırı Türk Sineması, 1960'lı yıllardan itibaren Avrupa ülkelerine çalışmaya giden Türk işçilerinin yaşadığı sorunlar ve uyum çerçevesinde üretilen filmler üzerinden tanımlanmıştır. Göç edilen ülkede doğup büyüyen ikinci ve üçüncü kuşak yönetmenlerin filmleriyle önceki dönemin karşılaştırmalı çözümlemeleri, hikâyelerde yer alan karakterlerin temsili ve anlatıdaki değişim üzerinden değerlendirilmiştir. Ulusaşırı Türk Sineması, filmlerin yapıldığı ülkede yaşayan göçmen sınıfının zaman içerisindeki değişimine ayna tutmasından dolayı sosyolojik bir öneme de sahiptir. Çalışmada bu değişimin filmler üzerinden çözümlenmesi de yapılmaya çalışılmıştır.  


2021 ◽  
Vol 8 (3) ◽  
pp. 473-490
Author(s):  
Serkan Paydak

Zorunlu göç/sürgün, insanlık tarihi kadar eskidir. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan binlerce yıl öncesine ait bulgular, insan topluluklarının yerlerini yurtlarını bırakmak zorunda kaldıklarına işaret etmektedir. Sürgün kavramı, günümüzde hala insan kitlelerinin bireysel yaşamlarını etkilemekte ve yurt değiştirmelerine neden olmaktadır. Göç ve sürgün konuları, popüler kültürün en önemli araçlarından biri olan sinemanın da odak noktasındadır.  Yönetmenler, hem yerel hem de uluslararası düzeyde, göç ve sürgün temaları üzerine azımsanmayacak sayıda film ürettiler. Çoğunlukla, sürgün kurbanlarının acı ve trajedisini sorunsallaştırarak, açtıkları pencereden bir sürgünün ne anlama geldiğini izleyicilere anlatmaya çalıştılar. Bu makale, S.S.C.B. Komünist Parti Genel Sekreteri Joseph Stalin’in emriyle 2 Kasım 1943'te anayurtlarından koparılan Karaçay halkının yaşadığı sürgünü konu alan, Rus yönetmen Hussein Erkenov’un 1991 yapımı "The Cold / Soğuk" filmine siyasi, sosyal ve tarihsel açıdan eleştirel bir mercek tutacaktır. Filmin, Karaçay halkının tarihinde az bilinen sürgün gerçeğine ışık tutması bakımından, sinemada ilki temsil ettiği ileri sürülebilir. Bu bağlamda makalenin, Türkiye’de az bilinen bir yönetmen ve filmine dair analizle, sinema literatürüne katkıda bulunması umulmaktadır. Makalede, filme adını veren “Soğuk” kelimesinin psiko-politik açıdan irdelenmesi; Karaçay sürgününün tarihsel arkaplanı ve insan yaşamına etkilerinin film üzerinden değerlendirilmesi; Sinema ve tarih ilişkisi ve filmdeki metaforik imgelerin değerlendirilmesi şeklinde dört temel konunun tarihsel yaklaşımla aydınlatılması amaçlanmıştır.


2021 ◽  
Vol 8 (3) ◽  
pp. 507-525
Author(s):  
Cansu Taşcı ◽  
Fatih Kahraman

Türkiye 1980’li yıllardan itibaren başta komşu ülkelerinde artan gerilim ve çatışmalar neticesinde sığınacak yer arayışında olan zorunlu göçmenlerin hedef ülkesi haline gelmiştir. Yaşadığı yerde meydana gelen çatışma, şiddet, zulüm nedeniyle milyonlarca insan bireysel ya da kitlesel olarak Türkiye’ye göç etmiştir. Son büyük kitlesel göç hareketi 2011 yılında Suriye’de meydana gelen iç savaş sonucunda gerçekleşmiştir. Ülkesinde can güvenliği kalmayan ve sığınma arayışında olan milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye göç etmiştir. 10 seneyi aşkın süredir 3,6 milyonu aşkın Suriyeli Türkiye’de ikamet etmektedir. Bu makalenin konusunu Suriye’de meydana gelen iç savaş neticesinde Türkiye’ye göç eden yaşlı Suriyeli mültecilerin gündelik yaşamları oluşturmaktadır.  Makalede yaşlı mültecilerin Türkiye’de yeniden inşa ettikleri gündelik yaşamları bütüncül bir yaklaşımla ele alınarak, yaşlı mültecilerin gündelik yaşamlarında karşılaştıkları zorluklar ve bu zorlukların üstesinden gelmek için geliştirdikleri stratejiler incelenmiştir. Bu kapsamda İzmir’de yaşamını sürdüren 23 yaşlı Suriyeli ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen görüşmeler sonucunda elde edilen veriler nitel yöntem kullanılarak betimsel olarak analiz edilmiştir.


2021 ◽  
Vol 8 (3) ◽  
pp. 407-428
Author(s):  
Kemal Eker

İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın yeniden inşası için Marshall Planı yürürlüğe konmuş ve gelişmeye başlayan Avrupa ülkeleri, ihtiyaç duydukları iş gücünü göçmenler ile karşılamışlardır. Ancak 1973 Petrol Krizi sonrasında göçmen alımını durdurmuşlar ve “kapalı kapı” politikası izlemeye başlamışlardır. Soğuk Savaş sonrası yaşanan siyasi çalkantılar ve küreselleşme süreci, uluslararası göç hareketlerini de küresel boyuta taşımış ve Avrupa Kalesi daha da güçlendirilmiştir. Arap Baharı ve Suriye iç savaşı yeni bir göç krizi yaratırken göçe karşı alınan önlemler daha da sıkılaştırılmıştır. Bu nedenle göçmenler, daha tehlikeli rotalar izlemek zorunda kalmış ve göç güzergâhları boyunca ölüm ve kayıplar dünya genelinde artmıştır. Bu trajedi, doğal olarak sinemacıların da dikkatini çekmiştir. Dünya sinemasıyla eş zamanlı olarak Türk sinemasında da düzensiz göç temalı filmlerin sayısında artış kaydedilmiştir. Çünkü Türkiye, uluslararası göç hareketlerinin dönüşümü kapsamında her zaman merkezî bir konumda yer almıştır. Türk sinemasında düzensiz göç temalı filmler incelendiğinde bu dönüşüm net bir şekilde görülmektedir.


2021 ◽  
Vol 8 (3) ◽  
pp. 455-472
Author(s):  
Hüdayi Sayın

Bu metin boyunca, Nadine Labaki yönetmenliğinde 2018 yapımı Kefernahum ve Ruben Östlund yönetmenliğinde 2017 yapımı Kare filmleri çerçevesinde göç sorunu tartışılmıştır. Göçe neden olan küresel eşitsizlikler ve sorunun yapısallığına dikkat çekmek üzere filmlere, metaforik olarak antikçağ Yunan felsefesinden khaos ve cosmos kavramları ile yaklaşılmıştır. Bu nedenle, insan hareketlerinin kaynağı olarak gösterilen yokluk ve yoksunluk içinde bir gündeliği izleyicisine sunan Kefernahum ile göçmenlerin erişmek istedikleri korunaklı varsıl burjuva yaşamlarının resmedildiği Kare filmleri seçilmiştir. Her iki sinema örneğinde yönetmenlerin göç temasına yaklaşımları, filmlerinde göçmenlerin betimlenmesi analiz edilmiştir. Labaki’nin Kefernahum’u Lübnan’da Suriyeli kimliksiz mülteci çocuk Zain ile Etopyalı Rahil karakterlerini buluşturan bir kaos ortamında gerçekleşmiştir. Filme adını veren bu kaotik gündelik resmi ile göçmen öznelerin değişim değerleri oluşmuş metaya dönüştürüldüğü yapısal eşitsizliğin khaos cephesi temsili tartışılmıştır. Östlund’un güvenli bölgeyi temsil eden Kare’si ile ise sınırları belli ve içine yabancıları almayan refah toplumları temsili ile verilmeye çalışılan cosmos resmi içinde göçmen yaşamlar analiz edilmiştir.


2021 ◽  
Vol 8 (2) ◽  
pp. 371-375
Author(s):  
Ayşe Vatansever

Âlim Arlı, Bülent Şen, Ayşe Alican Şen (2016). Yoksulluğu Bölüşmek: Süleymaniye Bekâr Odası Göçmenleri. İstanbul: Küre Yayınları, 233 sayfa, ISBN: 978-605-9125-34-5


Sign in / Sign up

Export Citation Format

Share Document