CTC 2021 PROCEEDINGS BOOK
Latest Publications


TOTAL DOCUMENTS

89
(FIVE YEARS 89)

H-INDEX

0
(FIVE YEARS 0)

Published By Istanbul Aydin University

9786257783231

Author(s):  
Begüm Burak ◽  

Political polarization in Turkey has not only been visible during electoral processes but it has also been evident in non-electoral processes in online and offline protests. Gezi Park protests in 2013 denote to such processes. This study analyzes the use of Twitter during Gezi Park protests that had sparked mass protests and a big polarization. The role of Twitter had been influential in mobilizing the masses in the protests. During Gezi protests as seen in the Arab Spring, Twitter was used by the protesters in a dense way in the polarized political environment. Using the “mediated populism” as the theoretical framework, this study argues that social media has paved the way for the emergence of a citizen-centered public space in times of crisis and polarization during Gezi protests. The data that will be under analysis consist of the tweets posted on Twitter during the peak of Gezi protests. The date between May 25 and June 16, 2013 is taken as the time span that refers to the peak time of protests. By detecting top-mentioned tweets, this study aims to analyze how political activism had been expressed by the protesters. To achieve this aim, the randomly selected tweets posted in this time span were examined by conducting content analysis methodology.


Author(s):  
Fatma Nazlı Köksal ◽  
Hasan Doğan

Beyond being a shelter, houses are such structures which obtain meanings shaped by the influence of culture, particularly reflecting the society’s socio-cultural structure. As a time-khronos and space-topos pattern, the houses reflect the characteristics of the culture or ethnic group which they are part of, while on the other hand, they reflect the images of the individual’s essence as a communicative action. The effect of climate and typology, which are physical components of culture, as well as social components of culture, such as value systems, belief, lifestyle and habits, are cardinal factors in the formation of traditional houses. In this respect, traditional structures are visual representation spaces that narrates their own story, like verbal culture, and they convey their unique codes through visuality. This study, which discusses traditional architecture as a cultural text, aims to reveal traditional Urfa houses through analytical readings, within the context of visual semiology.. The samples selected within the scope of the study will be evaluated according to the context of stylistic features they are part of, such as plan and spatial perspective, the location of the houses, and detections regarding the visual culture will be discussed through the cultural and architectural design approach of Umberto Eco.


Author(s):  
BAŞAR BABATAŞ

Türkiye’de dergicilik tarihi çok uzun bir geçmişe dayanmasına rağmen Avrupa’daki tarihçesine göre daha yeni sayılabilmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise Osmanlı’daki çeşitli karışıklıklar ve mücadeleler nedeniyle matbaanın 200 yıl kadar bu topraklara geç gelmesidir. Dergiler ülkemizde diğer kitle iletişim araçları (örn; gazete, televizyon, radyo vs.) kadar popüler görünmese de dünyada pek çok köklü dergi prestijli bir konuma sahiptir. Dergiler kendi içinde edebiyat, haber, ekonomi, tarih, mizah ve bilim dergileri gibi gruplandırılabilmekte olup, özellikle de akademik dergiler bilim dünyasının ‘olmazsa olmazlarından’ biri olarak kabul ve büyük saygı görmektedir. Yaşayan bir varlık olmanın en temel kurallarından biri de ‘değişimdir’... Değişen ve gelişen teknoloji ve bunların getirdiği alışkanlıklardaki evrilmeler, medya alanında da son yıllarda köklü değişimlere neden olmaktadır. Yeni medya kanallarının gitgide hayatımızda daha da önem kazandığı 21’inci yüzyılda, dergicilik de buna ayak uydurmaktan geri kalmamıştır. Hali hazırda pek çok önemli dergi yayını basılı olarak ve elektronik dergi versiyonlarıyla okurlara ulaşmakta; bu sayede sadece ‘X’ ve ‘Y’ kuşağının değil, yeni medyaya oldukça hakim olan ‘Z’ kuşağının da ilgi odağına girmeyi başarmıştır. Bunun yanı sıra kağıt maliyetlerindeki artış, dağıtım ücretlerinin yükselmesi, pandeminin getirdiği ek sorunlar, çevrecilik, çağımızın gereklilikleri, teknoloji okur yazarlığının artması, tablet ve akıllı telefon satışlarındaki artış, internetin ulaşılabilir ve nispeten daha ucuz hale gelişi, fiber ve 4.5 G altyapılarının yaygınlaşması, telefon operatörlerinin kullanıcılarına ‘e-dergi’ uygulamalarını ücretli veya ücretsiz olarak sunmaları gibi nedenler de günümüzde ‘Elektronik Dergicilik’i biraz daha makul ve yaygın hale getirmiştir. Bu makalede “Enformasyon Kuramı” kapsamında, dergiciliğin dünden bugününe uzanan yolculuğu literatür taramaları ve kalitatif araştırma tekniğiyle incelenecek olup, yeni medya kavramı içinde elektronik dergiciliğin (e-Dergicilik) geldiği son nokta “MF Gentleman Türkiye Dergisi” üzerinden örneklendirilecek.


Author(s):  
Berfin Sanağ

Covid-19 salgını Dünya da çeşitli önemler aldırmıştır. Alınan önemlerden olan ‘maske takma’ zorunluluğu salgında zorunlu gerçekleştirilen bir eylemdir. Piktogram, işaretlerin, nesnelerin resmedilerek sembol haline getirilmesine verilen addır. Sembollerle yazı kullanılmakta ise kullanılan bu yazı sistemine piktografi ismi verilmektedir. Covid-19 ile beraber maske sembolü hayatımıza girmiş ve ‘Maske Tak’ piktogramları kullanılmaya başlanmıştır. Piktogramlar evrensel nitelik taşımaktadır verdikleri mesaj herkes tarafından anlaşılabilir olmalıdır. ‘Maske Tak’ piktogram çok yeni bir ihtiyaç olduğundan evrensellik kazanamamış farklı tasarımlar ile karşılaşılmaktadır. Bu araştırmada ‘Maske Tak’ piktogramları’nın İzmir Buca esnafında sıklıkla kullanılan 5 farklı piktogram grafik tasarım ilke ve elemanlarına açısından nicel araştırma yöntemlerinden betimsel analiz yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Araştırmada incelenen piktogramları grafik tasarım ilke ve elemanları yönünden incelenerek evrensellik kazanması için uygun olup olmadığı belirlenmiştir. 5 farklı ‘Maske Tak’ piktogramları’nın grafik tasarım ilke ve elemanları açısından işlevleri tartışılmıştır.


Author(s):  
Tülin ALKAN ◽  
Mustafa C. Sadakaoğlu

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 11 Mart 2020 tarihinde yapılan bir açıklamayla Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıktığı bildirilen ve “Koronavirüs-COVID-19” olarak tanımlanan salgının küresel düzlemde hissedilen güçlü etkileri, gündelik normaller üzerinde kalıcı bir dizi değişime neden olmaktadır. Salgın nedeniyle gündelik hayata dâhil olan yeni normaller sonuçları bakımından pek çok açıdan ele alınması gereken dinamik bir süreç içinde gerçekleşmektedir. Hazır yemek hizmetleri yeni normallerin güçlü bir şekilde hissedildiği en dinamik iş kollarından biri olarak gösterilmektedir. Zira salgın önlemleri dolayısıyla kamu otoriteleri tarafından alınan hemen her karar, hazır yemek hizmetlerinin verildiği iş kollarını doğrudan doğruya etkilemektedir. Çalışma; ülkemizde zincir şubeler halinde faaliyet gösteren iki büyük “hazır yemek-fastfood” markasının sosyal medya hesapları üzerinden yürütmekte oldukları pazarlama faaliyetlerine odaklanmakta ve salgın nedeniyle alınan tedbirler kapsamında oldukça dinamik bir iş kolunda faaliyet gösteren iki markanın Instagram hesapları üzerinden gerçekleştirmiş oldukları pazarlama faaliyetlerinde meydana gelen yeni eğilimleri ölçebilmeyi amaçlamaktadır. Bu maksatla 17 Mart 2020 ila 27 Kasım 2020 tarihleri arasında sokağa çıkma yasağı dâhil olmak üzere alınan tedbirler kapsamında anılan iki markaya ait Instagram hesapları saymaca yöntemi kullanılarak incelenmekte ve elde edilen nicel veriler yeme içme alışkanlıklarında meydana gelen yeni normaller bakımından yorumlanmaktadır.


Author(s):  
Okan Ormanlı

2020 yılının ilk aylarında ortaya çıkan ve kısa zamanda pandemiye yol açan Covid-19 adlı hastalık, dünyada ve Türkiye’de her anlamda yıkıcı ve olumsuz sonuçlara yol açmıştır. Ticaret, eğitim, turizm ve sanat gibi alanlarda çeşitli kısıtlamalar ve yasaklar gündeme gelmiştir. Günlük hayat tamamen durmasa da sanat gibi “birinci öncelikli” sayılmayan faaliyet ve hizmetler durma noktasına gelerek dijital ortamlara taşınmıştır. Bu bağlamda çeşitli kurumlar arşivlerini ve zaman zaman da güncel çalışmalarını çeşitli dijital platformlardan ücretli ya da ücretsiz olarak izleyicilerinin ve seyircilerinin kullanımına açmıştır. Sanat her zaman olduğu gibi pandemi döneminde de iyileştirici, uzlaştırıcı ve birleştirici yanıyla evlerine kapanan milyarlarca kişi tarafından çeşitli teknolojik aletlerle tüketilmiştir. Sanatın aynı zamanda sektör ve endüstri olduğu göz önünde tutulduğunda, tahmin edilenden uzun süren ve 100 yılda bir rastlanan bir duruma dönüşen Covid-19 olgusu sanat ve kültür kurumlarının geçici ya da kalıcı olarak kapanmasına yol açmıştır. Dünyada bu bağlamda sinema özelinde resmi, kurumsal yardımların yanı sıra belirli projeler bağlamında destek programları gündeme gelmiştir. Türkiye’deki sinema salonları İçişleri Bakanlığı genelgesiyle 16 Mart 2020 gece yarısı itibariyle kapatılmıştır. Sinema salonları daha sonra Temmuz ve Ağustos aylarında kısmen açılsa da seyirci azlığı ve hastalığın artış hızı nedeniyle Kasım ayında yine kapanmıştır. 2019 yılını düşüşle tamamlayan sinemalar, 2020 yılında da %90 oranında seyirci kaybı yaşamıştır. Pandemi öncesinde de salonlar açısından bazı sıkıntılar söz konusuydu.Bu bağlamda Türkiye’de sinema salonlarının mali destek kaynakları çoğunlukla seyirciler olduğundan, bazı sinemalar çeşitli yenilikçi yöntemlere başvurmuştur. 1989 yılında faaliyete geçen Beyoğlu sineması pandemi öncesi de mali sorunlar bir sinemaydı ve kapanma noktasına gelmişti. “Başka Sinema” adı altında bağımsız ve arthouse sinema filmlerine yer veren sinemanın yönetici ekibi, 30 Mart 2020 tarihinden itibaren “Beyoğlu 1989” adındaki haftalık e-bülteni abonelik sistemi içinde sinemaseverlerin e-maillerine her Pazartesi göndermeye başlamıştır. Türkiye’de ilk defa uygulanan bu proje günümüzde 57.sayıya ve 800 kadar aboneye ulaşmış ve Beyoğlu sinemasının 45 bin takipçiye sahip Instagram hesabında da tanıtımı yapılan bir çeşit haftalık elektronik–dijital sinema gazetesine dönüşmüştür. Yayın aynı zamanda sinema gündemini takip ederek yazılı-görsel arşiv görevi de üstlenmektedir. Bir anlamda analog çağda faaliyete geçen Beyoğlu Sineması, dijital çağın olanaklarından da faydalanarak bir iletişim ekolojisi yaratmakta, böylece ekip ve sinemaseverler sinemanın kapanmaması için çaba göstermektedir. Bu çalışmanın amacı sinema salonu ve sinema yayını işbirliği bağlamında Türkiye’de ilk olan “1989” adlı bu projeyi nitel yöntemle içerik anlamında incelemek, yerli yabancı sinema bağlamında ele almak, Beyoğlu sinemasına ve sinema severlere olan katkısını ortaya çıkarmaktır.


Author(s):  
Dilan Sarıtaç

İnsanın doğuştan gelen özelliklerinden birisi de cinsiyetidir. Bu bağlamda insanlar cinsiyetlerini kullanarak diğerleri üstünde otorite kurmaya çalışabilmektedir. Cinsiyete dayalı eşitsizliğe en çok kadınların uğradığı gözlenmekte; cinsiyetleri dolayısıyla eşleri, babaları, abileri veya diğer aile bireyleri tarafından öldürülebilmektedir. Kadınların kendi seçimleri olmayan cinsiyet yüzünden maruz kaldıkları durumlar çoğalmış ve olağan bir hale gelmiştir. Bu duruma karşı çıkan, yaşanan şiddet olaylarına dikkat çekmek isteyen ve sesini duyurmayı arzu eden kadınlar Twitter’da bir akım başlatmış, gündelik yaşamda duymakta oldukları şiddet içerikli cümleleri tersine çevirerek farkındalık yaratmaya çalışmışlardır. Böylelikle #erkekleryerinibilsin hashtagi oluşturulmuş ve bu durumu hem ironik dille anlatmışlar hem de kamuoyunu duyarlı olmaya yöneltecek cümlelerle markaları, belediyeleri ve ünlü insanları destek vermeye çağırmışlardır. Kadınların durumu tersine çeviren tweetleri ile duygudaşlık yapan her insanda bir farkındalık oluşturacağı ve duruma farklı bir açıdan bakacağı düşünülmektedir. Bu çalışmada hashtag ile başlayan ve sonrasında birçok markayı, belediye resmi hesaplarını ve alanında ünlü birçok insanı etkileyen #erkekleryerinibilsin akımı için 5 adet resmi belediye hesabından atılan tweetler incelenmiş ve bu tweetlere karşı atıldıkları günden itibaren 2 hafta içinde atılan kullanıcı yorumları içerik analizi yöntemiyle tablolaştırılarak çözümlenmiştir.


Author(s):  
Özlem Vatansever

Günümüzde kitle iletişim araçları toplumların yaygınlaşan paylaşım, aktarım ve iletim kanallarını oluşturmaktadır ve bir kitle iletişim aracı olan bilgisayar üzerinden oynanan oyunlar da önemli bir medya aracı olarak kabul edilmektedir. Bu oyunlar, her yaştan bireylerin özellikle de genç neslin, boş zamanlarını değerlendirdikleri, stres attıkları ve eğlenmek için katılım gösterdikleri bir etkinlik aracıdır. Bilgisayar oyunları yaygınlaştığından beri bireylerin kişisel fikirlerini ve ideolojilerini aktarma olanağını taşıdığı için gün geçtikçe popülerlik kazanmıştır. Bu kapsamda bireylerin sahip olduğu milli duygular da oyunlar içerisinde kendini göstermektedir. 21’inci yüzyılın en popüler teknolojik gelişmelerinden birisi olan bilgisayar oyunlarının bireylerde ortaya çıkardığı milliyetçi tutum ve davranışlar araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu kapsamda dünya genelinde en çok oynanan oyunlarından biri olan Mobile Legends seçilmiş ve oyunun Türkiye birincileri ile yapılan kullanıcı diyalogları araştırmaya yön vermiştir. Oyundaki cemaatlerin milletlere göre ayrılıyor ve kendi ülkesinin bayraklarıyla yarışıyor olması, oyunun seçilmesi açısından önemli olmuştur. Bireyin bayrak ile ilişkisi, Türkiye Değerler Araştırması üzerinden alınan analizlerle ortaya konmuştur.


Author(s):  
İlknur Doğu Öztürk

Bilgi ve iletişim alanında özellikle teknoloji temelli web araçlarının yaygınlaşması, müzeler gibi ziyaretçi çekmeyi amaçlayan kurumların, kitlelerle etkileşimli iletişim kurmak ve fiziksel mekânları dışında sanal ortamda var olabilmek amaçlarıyla bu araçlardan yararlanmasına yol açmıştır. Pandemi gibi kitlesel boyuttaki sağlık krizi dönemleri, toplumsal mekân olan müzelerin dijital araçlarından yararlanma ihtiyaçlarını daha da arttırmıştır. Kişisel ya da kurumsal kullanıcıların yarattığı içeriği paylaşabildiği bloglar müzelerin yararlanabileceği dijital araçlar arasında yer almaktadır. İçerik oluşturmanın kolaylığıyla dikkat çeken ve güncelliği önemli olan bloglar, dünyanın önde gelen müzeleri tarafından kullanılmaktadır. Bu araştırma, pandemi döneminde Türkiye’de müzelerin iletişim aracı olarak blogları nasıl kullandığı sorusuna yanıt arama amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışma, blogların müzeler tarafından dijital iletişim aracı olarak etkileşimli ve katılım sağlamaya yönelik kullanım durumunu tespit etmesi ve öneriler getirmesi ile önemlidir. Nitel araştırma yaklaşımıyla içerik analizi tekniğinden yararlanılarak gerçekleştirilen bu çalışmada ilk olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı 200 devlet müzesi ile 293 özel müzenin blog aracından yararlanma durumu tespit edilmiştir. Daha sonra blog kullandığı tespit edilen müzelerin türü, blog paylaşımlarının sıklığı ve güncelliği, paylaşım konuları ve temaları ile blog paylaşımlarının katılıma ve tartışmaya olanak vermesi incelenmiştir. Araştırma sonucunda, Türkiye’de sınırlı sayıda müzenin iletişim aracı olarak blog kullandığı anlaşılmıştır. Bu kısıtlı kullanımın pandemi döneminde neredeyse tamamen ortadan kalktığı görülmüştür.


Author(s):  
Umut ÖZDEMİR

Dağlık Karabağ, geçmişte Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti arasındaki çekişmelere sahne olmuştur. Günümüzde Dağlık Karabağ’daki çekişmelerde Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti’nin yerini Azerbaycan ile Ermenistan almıştır. Çeyrek asır boyunca sınır çatışmasından öteye gitmeyen Dağlık Karabağ’daki çekişme, geçtiğimiz yıl sıcak çatışmaya dönmüştür. Bunun sonucunda 2020 Dağlık Karabağ Savaşı başlamıştır. Bu çalışmada; Türkiye’de yayın yapan yabancı haber sitelerinin Dağlık Karabağ Savaşı’yla ilgili yaptıkları haberlerde kullandıkları dil, konuyla ilgili yapılan haberler üzerinden incelenmektedir. Bu bağlamda çalışmanın örneklemini DW Türkçe, BBC Türkçe ve Sputnik Türkiye’nin Dağlık Karabağ Savaşı’yla ilgili yaptıkları haberler oluşturmaktadır. Bu haberler, savaşın yaşandığı 27 Eylül – 10 Kasım 2020 tarihleri arasında yayınlanmıştır. Çalışmada bu sitelerde yayınlanan haberler incelenip, analiz edilmektedir. Çalışmada DW Türkçe’nin, BBC Türkçe’nin ve Sputnik Türkiye’nin Dağlık Karabağ Savaşı’na yönelik bakış açılarının saptanması amaçlanmaktadır. Çalışma, Dağlık Karabağ ile ilgili son gelişmeleri içermesi bakımından konuyla ilgili yazılmış önceki çalışmalardan ayrılmaktadır. Çalışmada BBC Türkçe’nin İngiltere’nin, Sputnik Türkiye’nin Rusya’nın, DW Türkçe’nin ise Almanya’nın Dağlık Karabağ sorununa yönelik yürüttüğü dış politikasından etkilendiği görülmektedir. Her ne kadar bağımsız ve tarafsız bir yayın politikası yürüttükleri söylense de bu etkinin yazdıkları haberlere de yansıdığı sonucu ortaya çıkmaktadır.


Sign in / Sign up

Export Citation Format

Share Document