JOURNAL OF ARTS
Latest Publications


TOTAL DOCUMENTS

68
(FIVE YEARS 56)

H-INDEX

1
(FIVE YEARS 1)

Published By Journal Of Arts

2636-7718

2021 ◽  
Vol 4 (3) ◽  
pp. 177-188
Author(s):  
Başak Danacı Polat
Keyword(s):  

Dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi nedeniyle, hayatın her alanında olduğu gibi eğitim ve sanat alanında da tüm çalışmaların sekteye uğradığı bugünlerde, okul dışı öğrenme ortamlarından ve yaygın eğitim kurumlarından olan müzelerin de bazı düzenlemelere gittikleri görülmektedir. Bu düzenlemelerle müzeler etkinliklere ara vermek ya da azaltmak, sınırlı sayıda ziyaretçi kabul etmek ya da kapılarını ziyaretçilerine kapatmak zorunda kalmıştır. Ancak hem pandemi şartlarına hem de çağın gerektirdiği dijital dünyaya uyum sağlamaya çalışan müzeler ziyaretçilerine yönelik eğitim etkinliklerini hızlı bir şekilde çevrimiçi olarak uzaktan gerçekleştirmeye başlamışlardır. Bu çalışma, müzelerin pandemi sürecinde çocuklara yönelik çevrimiçi eğitim etkinliklerine odaklanmaktadır. Araştırmada New York ve İstanbul’da çocuklara yönelik çevrimiçi eğitim etkinlikleri bulunan sanat müzelerinin bir karşılaştırması yapılarak güncel durum ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırma nitel araştırma yaklaşımlarından durum çalışması deseniyle gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın kapsamını, sanat merkezi olduğu düşünülen New York ve İstanbul’da yer alan altı sanat müzesi oluşturmaktadır. Araştırma verileri doküman incelemesi yöntemiyle toplanmıştır. Araştırmada müzelerin kurumsal internet sayfalarından erişilen bilgiler betimsel olarak analiz edilmiştir. New York müzelerinin çocuklara yönelik eğitim etkinliklerinde çok geniş bir erişim olanağı sunduğu İstanbul müzelerinde de oldukça kaliteli eğitim etkinliklerinin bulunduğu ancak hem çocuk ve ailelere yönelik eğitim etkinliklerinin hem de çevrimiçi erişilebilecek dosyalar ile video ve ses kayıtlarının sayısının artırılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca çevrimiçi eğitimin, müzelerin fiziksel olarak ziyaret edilmesiyle gerçekleştirilen eğitimin yerini tutmasa da Covid-19 pandemi süreci sonrasında da müzelerde yüz yüze eğitime destek bir eğitim modeli oluşturacağı düşünülmektedir.


2021 ◽  
Vol 4 (3) ◽  
pp. 153-166
Author(s):  
Mehmet Sıddık Turan

Sanatın yıkıcı mizahi anlatımında delilik ve gülme, Rönesans’tan günümüze sanatsal bağlamda sıra dışı, aşırı, abartı, anormal, alaysı ve alegorik ifadeleri kapsar. Bu amaçla mizah imgesinin deliliğin ve delinin, hastalığın ve hastanın bağlamının dışında anlatımlar olduğu görülmektedir. Delilik ve deli, bu anlatımla hakikati söyleyen alegorik ve yergisel ifadelerle aktarılmıştır. Gülme ise salt komikliğe verilen bir tepkiden ziyade insanın hata ve kusurlarına karşı üstünlük taslayan, aşağılayıcı nitelikler olarak sunulur. Sanat bağlamında söz konusu bu iki öğe aykırı yergi ifadeleri olmuş ve insan aklının yıkıcılığını gösteren, eleştiren, aşağılayıcı nitelemelerle aktarılmıştır. Dolayısıyla bu alaycı ifadeler öznesini hem inkâr eder hem de itibarsızlaştırır. Sert eleştiri imgeleri olan söz konusu öğelerin, halk kültürü ile yakın ilişkili oldukları ve alegorik anlatımlarla sanat bağlamında etkileyici anlatım dillerine dönüştükleri de anlaşılmaktadır. Sanat eserlerinde delilik ve gülme imgelerinin iz düşümü, hem insan karanlığının kozmik en sert dışavurumu hem de onun içsel serüveninin derin köklerinin özü ve uygarlık tarihinin bir perspektifidir. İnsanların/toplumların kusurlar hiyerarşisinin karşısına tekrarlı formlarla ısrarlı bir dil oluşturan bu öğeler, tekrarlı betilerle olayın trajik yönüne ciddi vurgu yapan anlatımlardır. Bu amaçla araştırma, delilik, deli ve gülmenin salt anlamlarının dışında eleştirel bilincin hakikat söyleyen aktarımları yönünde olacaktır. Araştırmada, ifade edilen anlatımlar eşliğinde sanat bağlamında delilik ve gülme metaforlarının sert mizahi anlamları ve ilişkili oldukları kavramlar açıklanacaktır. Araştırma yöntemi, Rönesans’tan günümüze delilik, deli ve gülmenin yıkıcı mizahi yaklaşımlarının ve geçirdikleri evrimin, yazınsal sanat ve felsefi kaynaklardan faydalanarak sanat eserleri ile örnekler bağlamında incelenmesiyle sınırlı tutulacaktır.


2021 ◽  
Vol 4 (3) ◽  
pp. 139-152
Author(s):  
Bekir Kirişcan ◽  
Özlem Emine Doğan

Teknolojik gelişmeler ve dijitalleşme son 20 yılda hemen her mecrayı etkilemiş ya da dönüştürmüştür. Bu dönüşümden en çok etkilenen mecraların başında görsel iletişim gelmektedir. Sanayi toplumunun başından itibaren -özellikle yirminci yüzyılın ilk üç çeyreğinde- önemli bir iletişim mecrası olan afiş de bu dönüşümü geçiren medyalardan bir tanesidir. Bu çalışma kapsamında geleneksel basılı afişler ile yeni dijital afişler Harold Innis’in “itme” kuramı kullanılarak karşılaştırılmıştır. Yapılan karşılaştırma sonucunda ortaya çıkan sonuçlar, afişin tarih sürecindeki rolü ve genç kuşağın tutum ve davranışları bağlamında analiz edilmiştir. Analiz sonucunda elde edilen veriler, basılı geleneksel afişin daha seçkinci, kamusalcı, idealist, çileci, otoriter, tekçi, kollektivist bir toplumsal yapı ve kuşak; dijital afişin ise daha eşitlikçi, mahremiyetçi, gerçekçi, hazcı, müzakereci, çoğulcu, bireyci bir toplumsal yapı ve kuşak ortaya çıkarmaya yardımcı olduğunu göstermektedir.


2021 ◽  
Vol 4 (3) ◽  
pp. 167-175
Author(s):  
Çiğdem Tölük Aferin

Bu araştırmada, kadına dayatılan rollerle, kadının sanatta ve sanatında nasıl ifade ettiği; kimlik, sosyal rol, toplumsal etkileşim, toplumsal cinsiyet, toplumsallaşması kapsamı incelenmiştir. Aynı zamanda bu konuda eserler gerçekleştiren önemli sanatçılara ve çalışmalarına yer verilerek kadının ve kadın sanatçıların toplumda konumlandırılışı eleştirel bir şekilde ele alınmıştır. Kökleri masal anlatıcılığına dayanan ve bilgi aktarımın en eski yollarından biri olan öykü anlatıcılığı da sanatçının kendini ifade etmesinde önemli bir yere sahiptir. Öykü anlatıcılarının eseri olan mitoloji ve tarih, kuşkusuz sözcüklere dayalıdır. Ancak bu öyküleri görselleştiren ressamlar, heykeltıraşlar ve sahne sanatçıları, ortaya koydukları eserlerle onları canlandırır ve sanatsal bir olguya dönüştürürler. Araştırmada, önemli feminist kadın sanatçılardan biri olan Frida Kahlo’nun çalışmaları üzerine öykü denemeleri yapılmıştır.


2021 ◽  
Vol 4 (3) ◽  
pp. 131-138
Author(s):  
Seyhan Boztepe
Keyword(s):  

Sanat içinde üretildiği toplumu yansıtan bir ayna olmanın yanısıra, çağının teknolojisini de yaratıcı şekilde kullanan bir pratiktir. Bir kimyager gibi karışımlar ve renkler üreten ressamdan, televizyon teknolojisini kullanan video sanatçısına kadar teknoloji ile sanatın yüzyıllara yayılan ilişkisinin izini sürmek mümkündür. Günümüzün iletişim ve veri teknolojilerini kullanan ve Medya Sanatı, Yeni Medya Sanatı, Dijital Sanat, Post-Medya ya da Post-Dijital sanat gibi üst başlıklar altında toplanan sanat üretimleri ise günümüzün ön plana çıkan sanat pratikleridir. Bu araştırma, iletişim toplumu bağlamında medya sanatının tarihsel sürecini ele alan bir arkaplan sunmayı, ardından da Büyük Veri (Big Data) tabanlı uygulamalarını merkezine alan bir sanat üretiminden türeyen ve gelinen noktada bir uygulamaya dönüşmüş olan Ağ Haritalama uygulamalarını analiz etmeyi amaçlamaktadır. Yaşadığımız teknoloji ve iletişim odaklı dünyayı şekillendiren karmaşık sistemlerin görselleştirilmesinde yaratıcı yaklaşımlara dair bir örnek olan ve herkesin kullanımına açılmış bir uygulama platformu olarak işleyen Graph Commons, tüm internet kullanıcılarından toplanan, derlenen ve işlenen verilerden oluşan Büyük Veri’yi sanatın yaratıcı bakış açısıyla ele alınarak toplumsal fayda yönünde kullanımına dair sanat, tasarım ve iletişim alanlarına ilham vermektedir.


2021 ◽  
Vol 4 (3) ◽  
pp. 189-202
Author(s):  
Filiz Kaya Işık

Mesleki çalgı eğitiminde sistemli bir metot uygulamasının yanında, çalgının ses sahasına, teknik özelliklerine ve ses tınısına uygun repertuvar seçimi de büyük önem taşımaktadır. Klasik kemençe eğitiminde, istenilen ölçüde sistemli metot çalışması bulunmamaktadır. Bununla birlikte yine klasik kemençeye uygun sistemleştirilmiş, özel notasyona sahip yeterli sayıda dağar da yoktur. Müzik eğitiminin birçok safhasında halk ezgileri kullanılmaktadır. Klasik müziklerin geleneksel müziklerden beslenmesinden yola çıkarak, klasik kemençe eğitiminde de türkülerimizden faydalanmak mümkündür. Bu bağlamda araştırmanın amacı, Hisarlı Ahmet türkülerinin, klasik kemençe çalım teknikleriyle işlenerek eğitim repertuvarına kazandırılması ve Hisarlı Ahmet türkülerinin klasik kemençe ile akademik düzeyde, sistemli olarak icra etme ve üslup ile yorumlama yöntemlerinin araştırılmasıdır. Verileri toplamak için literatür taraması yapılmıştır. Türkiye Radyo Televizyon (TRT) Kurumu repertuvarında yer alan Hisarlı Ahmet türküleri taranmış ve bu türkülerden klasik kemençe eğitimi için seçilen beş türkü, örneklem grubu olarak ele alınmıştır. Türkülerin makamsal ve ritimsel yapıları incelenmiş, notalar üzerinde sağ el teknikleri (yay teknikleri; Detaşe, legato, staccato, tremola, pizzicato vb.) ve sol el teknikleri (pozisyonlar, vibrato, glisando, çarpma vb.) yazılarak klasik kemençe eğitimi için uygun hale getirilmiştir. Yapılan bu çalışmalar alanında uzman olan üç eğitimci ile paylaşılmış ve onların görüşleri doğrultusunda gerekli görülen düzeltmeler yapılmıştır. Seçilen türkülerin notasyona uygun icrası youtube sosyal medya platformuna yüklenmiş ve herkes tarafından ulaşılır olması sağlanmıştır. Türkülerin notaya alınması ve düzenlenmesinde ‘Mus 2’ programı kullanılmıştır.


2021 ◽  
Vol 4 (2) ◽  
pp. 105-117
Author(s):  
Ferit YAZIC

2000 yılında Milli Savunma Bakanlığı tarafından ilan edilen “Cumhuriyet Tarihi Düzenlemesi Sanat Eserleri Yarışması” ile ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Tarihi’ni konu alan bir heykel kompozisyonu elde edilmesi amaçlanmıştır. Jüri yarışmaya katılan öneriler arasından, Rahmi Aksungur’un projesini seçmiştir. Projenin uygulanması yaklaşık iki yıla yakın bir zamanda gerçekleştirilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük heykel projesi olma unvanını elde etmiştir. Ülkemizde uygulanmış en büyük heykel projesi olma özelliğini taşıması sebebiyle konunun önemini ortaya koymaktadır. Projenin sahibi ve uygulanma esnasında yer alan kişilerle yapılan derinlemesine görüşmelerin de katkısıyla heykel projesine dair eser analizi yapılmıştır. Ayrıca söz konusu projenin dünyadaki benzer diğer projelere karşılaştırılması yapılmıştır. Bu çalışma sonucunda özgünlük ve içerik bakımından “Cumhuriyet Tarihi Düzenlemesi” heykel projesinin dünya heykel tarihi açısından da ilk olduğu ortaya konmuştur. Ek olarak “anıt” kavramının paralelinde söz konusu projenin eleştirisi yapılmıştır. Bu araştırma ile projenin barındırdığı yapımı, uygulanması, içeriği, olumlu ve olumsuz özellikleri bakımından uygulanacak olan benzer projelere ışık tutması amaçlanmıştır.


2021 ◽  
Vol 4 (2) ◽  
pp. 119-128
Author(s):  
Zeynep Merve ÇİÇEK MIZRAK

Bireyin yaşadığı mekânla ve içinde bulunduğu toplumla ilişki kurması anlamına gelen ait olma duygusu, temel bir ihtiyaçtır. Ait olma ihtiyacını gideremeyen birey, aidiyetsizlik duygusunu; dışlanma, yabancılaşma gibi etkilerle deneyimleyerek toplumdan soyutlanmaktadır. Ait olamama duygusu, aidiyet konusunun problem olarak algılanmasının temelini oluşturur. Bu sebeple bu iki kavram birbirleri ile ilişkili olarak ele alınmıştır. Aidiyet kavramı; sosyoloji, psikoloji ve felsefe gibi disiplinlerin temel meseleleri arasındadır, sanat alanına da çeşitli dönemlerde konu olmuştur. Ait olma veya ait olamama durumlarının mekânlar ile ilişkili olmaları sebebiyle sanat alanına dair yapılan araştırmalar, mekân olgusunu ön planda tutan eserler ile sınırlandırılarak, seçilen eserler mekâna özgü sanat kapsamında incelenmişlerdir. Mekâna özgü sanat kapsamında incelenen eserler, yer için ve yer hakkında olma özelliğini taşırlar. Bu özellik, eserlerin galeri mekânları dışında; ev, sokak gibi gündelik yaşam alanı olarak nitelendirilen mekânlarda üretilmelerine sebep olmuştur. Eserlerin yaşam alanlarında üretilmeleri veya kamusal alan olarak nitelendirilen bölgelere yerleştirilmeleri, eserlerin kendilerine ait yer edindiklerini göstermektedir. Bu durum bireyin yer edinme çabası ile özdeşleşmektedir. Belirlenen eserleri üreten sanatçılar farklı ülkelerden, farklı uyruklara sahip sanatçılardır. Farklı ülkelerden çeşitli sanatçıların konuyu ele alması, meselenin her bireyi ilgilendiren, temel bir ihtiyaç olduğunu gösterir niteliktedir. Seçilen tüm eserler ev kavramı ile ilgilidir. Bazı sanatçılar kendi yaşadığı ev üzerinden aidiyet ilişkisini sorgularken, bazı sanatçılar konuyu göçmenlik meselesi doğrultusunda işleyerek ortaya koymuşlardır. Aidiyet meselesi genellikle göçmenlik meselesi olarak görülmektedir. Çalışmada söz konusu kavram, bireyin varoluşsal bir ihtiyacı olarak açıklanarak, konu hakkında üretilen eserlerin iç mekân ve dış mekân formlarında nasıl şekillendiği tartışılmıştır.


2021 ◽  
Vol 4 (2) ◽  
pp. 59-65
Author(s):  
Elshad ALIYEV

Almost all fields of art intersect in the theatre. From this point of view, the theatre is a unique place. It’s been decades that creative people working in the field of theatre try to use new technologies whenever possible. Various types of spectacles, show and performances are created using constantly evolving Internet technologies and multi-media.V arious types of digital equipment, devices, computer programs, gadgets and internet technologies are used in scenography, music and lighting. The application problems of information and communication technologies in the theatre make modern theatre critics think and lead to certain predictions about the future of the theatre. In any case, new multimedia technologies are already becoming an integral part of theatrical art.


2021 ◽  
Vol 4 (2) ◽  
pp. 129-134
Author(s):  
Umut KAYAPINAR

Mitlerde; Görünen dünya görünmeyen bir öte dünya ile desteklenmiştir. Mitler, bilinçaltı ve yaşamsal alanın gerekleri üzerinden kurgulanırken, daha çok belli bir tapınma ve bağlanma isteği duyan insanın hayal gücünün derinliğine işaret etmektedir. Bu durumda yaşanılan coğrafyada çeşitli kültür farklılıkları ile birlikte mitolojik hikâyeleri ve tanrıların varlığını betimleme üzerine kurgulandığını göstermektedir. Sanatta mitolojik hikâyeler konu olarak ele alınmış ve her dönemde kendine yer bulmuştur. Mitoloji, Jung ve Freud gibi Psikanalistlerin ön ayak olduğu akımlarda da etkin biçimde yer alırken; Sürrealizm akımında başta Dali olmak üzere birçok sanatçının da bu konuyu ele aldığını görülür. Bu sanatçıların en önde gelenlerden biri de Max Ernst’tir. Ernst, “Sessizliğin Gözü”, “Yağmurdan Sonra Avrupa II”, “Antipope” adlı çalışmaları; hayali manzaraları, sürrealistlerin tasavvurunda kristalde cisimleşen sarsıcı güzelliğin en iyi görüntüleri arasındadır. Bunlar sıradan insanın değil, doğada var olan bir canlının gözünden nesnelleşmektedir. Yapıtların alt metni çok zengin ve bir bulmaca gibi şifrelidir. Tek gözün manası değişkendir. Bir yandan gözün fizyolojik konumuna göre insanlıktan farklı bir tarafa işaret ederken, öte taraftan mitolojide tek gözlü devlerde vücut bulan, insan ötesi güçleri akla getirir. Bu çalışmada Ernst’in “Sessizliğin Gözü Adlı, Yağmurdan Sonra Avrupa II, Antipope” yapıtları ikonolojik analizi mit, mitoloji ve sanat bağlamında ele alınıp çözümlenecektir.


Sign in / Sign up

Export Citation Format

Share Document