Islam and tolerance: A need for a contemporary Madinah constitutionİslam ve müsamaha: Çağdaş bir Medine sözleşmesi gereksinimi
Mankind has acquired the term “tolerance” from the religion. Particularly the divine religions contribute to the interpretation efforts of the individual in all spheres. Considering the fact that all the sovereignty belongs Allah throughout the earth; Islam puts forward a universal cultural formation that brings the human values fore. As a result of the expansionist policies that involve a colonial tradition; the human values has been understood in different aspects. This is one of the main reasons that urged Muslims to reinterpret their religions. Beside the social, political and economical transformations depending on external factors; most of the Islamic societies has believed in the separation of the religion and the politics. While studying upon the first years of the history of Islam; It is essential for the terms to be clear and understandable. Because the attitudes of the Muslims against other languages, religions, colors, races and ideologies will spring to life with Quran and Sunnah. By the way; the traditional Islamic tolerance involves sound communicative means. Violent responses against attacks will contrast with the peaceful bases that the Islamic thought depends on. And that case necessitates a new Islamic reconciliation and peace project around the globalizing world just like in the Medina Community that was formed after Hegira. Muslim leaders, primarily, should be ready for an intellectual attitude that can form a new reconciliation and peace culture before encountering new developments like secularism and likewise. Özetİnsanlık müsamaha konusunu dinden almıştır. Özellikle ilahi kaynaklı dinler ferdin her alanda anlamlandırma çabasına katkı sunmaktadır. İslam dini de yeryüzünde hakimiyetin Allah'a ait olduğu gerçeğinden hareketle insani değerleri öne çıkaran evrensel bir kültür tesisini önerir. Koloni geleneğine sahip genişleme politikasının bir neticesi olarak insani değerler farklı anlamlara çekilmiştir. Ayrıca bu kavramların hem dini hem de siyasî gücü etkisizleştirildiği görülmektedir. Bu durum Müslümanların dinlerini yeniden yorumlamaya iten ana sebeplerden biridir. Dış etkenlere bağlı olarak Müslüman toplumlar içte sosyal, siyasi ve ekonomik dönüşümlerin yanında birçoğu fikren din ve siyasetin ayrılmasını düşünmüşlerdir. Kur’an ve Sünnet ışığında ilk devir İslam tarihi incelenirken kavramların net ve anlaşılır olması önem kazanmaktadır. Çünkü farklı dil, din, renk ve ırklara, ideolojilere Müslümanlar tarafından sergilenecek davranışlar başlangıçta olduğu gibi bugün de Kur’an ve Sünnetle hayat bulacaktır. Zira geleneksel İslamî hoşgörü geleneği sağlıklı iletişim kanallarına sahiptir. Saldırılara şiddetle karşılık verme, İslami düşünce yapısının dayandığı barışçıl temelini anlatmada çelişki oluşturacaktır. Bu durum hicretle oluşan Medine toplumunda olduğu gibi küreselleşen dünyada yeni bir İslamî uzlaşma ve barış sözleşmesine duyulan ihtiyaca işaret etmektedir. Laiklik ve benzeri gelişmelere karşı öncelikle Müslüman liderler yeni bir uzlaşma ve barış kültürünü tesis edecek entellektüel davranışa hazırlıklı olmalıdırlar.